Bilim dünyasının en prestijli ödülü olan Nobel Tıp Ödülü’nü kazanmak, genellikle bir telefon görüşmesiyle ve büyük bir törenle öğrenilen, önceden planlanmış bir andır. Ancak bilim insanı Fred Ramsdell için bu an, Wyoming dağlarının derinliklerinde, tam anlamıyla medeniyetten uzakta ve beklenmedik bir şekilde gerçekleşti.
Ramsdell ve eşi Laura O’Neill, yaklaşık üç buçuk hafta boyunca 2.400 metre yükseklikte sırt çantalı bir doğa gezisindeydi. Tatillerinin son gecesinde, Yellowstone Ulusal Parkı yakınlarından geçerken küçük bir kasabada mola verdiklerinde, O’Neill’in cep telefonu ilk kez sinyal aldı. O an cihaz, yüzlerce tebrik mesajıyla dolup taştı.
Wired dergisine yaşadığı şaşkınlığı anlatan Ramsdell, o anı şöyle aktardı: “Eşim bir anda ‘Aman Tanrım, aman Tanrım!’ diye bağırdı. Dışarıdaydım ve ayıların yaşadığı bir bölgede olduğumuz için ilk tepkim, ‘Ayı mı? Burada ayı yok’ diye düşünmek oldu. Sonra dışarı geldi ve ‘Nobel Ödülü’nü kazandın’ dedi.”
Ramsdell, ilk başta bu habere inanmakta zorlandığını, ancak eşinin telefonunda 200’den fazla mesaj görünce durumun ciddiyetini kavradığını söyledi. Konakladıkları otele yerleşir yerleşmez internete bağlanarak Nobel Komitesi’ne ulaşmaya çalıştı, ancak İsveç’te saatin geceyi geçmesi nedeniyle yetkililerle ancak sabaha karşı konuşabildi.
Otoimmün hastalıklarda büyük keşif
Fred Ramsdell, Mary E. Brunkow ve Shimon Sakaguchi
Ramsdell’in bilimsel kariyerinin dönüm noktası, bağışıklık sistemlerinin kendi organlarına saldırdığı genetik bir mutasyonla doğan fareler üzerinde yaptığı çalışmalar oldu. Ekip, bu ölümcül otoimmün tepkiye neden olan FOXP3 genini tanımlayarak tıp araştırmalarında devrim yarattı.
Ramsdell, keşfin önemini 25 yıl önce bildiklerini ancak o dönemde bu tür tedavileri geliştirecek teknolojinin henüz mevcut olmadığını ve kimsenin otoimmün hastalıklar için tamamen yeni ve pahalı hücre terapilerine yatırım yapmak istemediğini söylüyor.
Bugün onkoloji dünyasında kullanılan gelişmiş hücre mühendisliği yaklaşımlarının, özellikle Carl June ve Michel Sadelain’in öncülük ettiği, hastanın hücrelerinin laboratuvarda yeniden programlanarak vücuda geri yerleştirilmesi yöntemlerinin bu keşiflerle mümkün hale geldiğini söyledi. Ramsdell, bu tedavilerin “gerçekten olağanüstü” sonuçlar verdiğini vurguladı.
Görünmeyen kahramanlara teşekkür
Ödülün açıklanmasının ardından Ramsdell’in en büyük kaygısı, bu büyük başarıda emeği geçen pek çok ismin gölgede kalmasıydı. “Böyle bir ödül açıklandığında, tüm dikkat üç kişiye yöneliyor, ama bu çalışmada çok daha fazla insanın emeği var. Sadece benim ya da Mary’nin ekibinden bahsetmiyorum. Adlarını sayabileceğim, bu araştırmaların temellerini atan pek çok bilim insanı olmasaydı, bugün burada olamazdık” diyerek, bilimsel ilerlemenin kolektif bir çaba olduğunu hatırlattı.
FOXP3 geninin keşfi, yalnızca bağışıklık biliminin geleceğini kökten değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda çağımızın en karmaşık hastalıklarından bazıları için umut vaat eden tedavilerin de önünü açmış oldu.